GIDA GÜVENLİĞİ VE İSLAM ÜLKELERİNİN ÇELİŞKİLERİ

Dr.Hüsyin Kâmi BÜYÜKÖZER

Gıda güvenliği, hiç kuşkusuz toplumun ayakta kalabilme fikrinin merkezine etki eden olarak İslam ülkelerinin bugün yüz yüze kaldığı en önemli bir sorundur.

Gıda güvenliğinin varlığından söz edebilmemiz için, tüm toplumun, bütün zamanlar boyunca, etkin ve sağlıklı bir yaşam tarzı için inancına uygun beslenme ihtiyaçlarını ve gıda tercihlerini karşılamada yeterli, güvenli ve besleyici gıdalara fiziksel ve ekonomik olarak erişebilir olması şarttır. Bu sebeple, bu sadece gıda elde edebilme sorunu değildir. Fakat aynı zamanda halkın gücünün gıdaya erişebilmesi sorunudur ki, dağıtım sistemiyle, ödeme gücü ile ilgilidir

Ulusal bağımsızlığını kazandıktan sonra birçok Müslüman ülkelerin tarım ve gıda üretimi bağımlı hale geldi. Bunlar, global pazarda, özellikle temel tarım ve gıda ürünleri açısından, dünya gıda pazarının üreticileri ve tedarikçileri olarak yer aldılar. Ancak, Batı odaklı global ekonomide, bu tarım ve gıda hammaddeleri katma değeri bakımından çok küçük veya yok denecek kadar azdı; tüketici nüfuslarını beslemek için onlar ileri işlenmiş gıda ürünleri aldıklarında, çok daha fazla para ödemek zorunda kaldılar.

Buna ek olarak, birçok Müslüman ülke yetersiz gıda üretimi sebebi ile, verimsiz gıda dağıtım sistemi ile yetersiz gıda, makina, techizat ve teknolojik bilgi sorunlarıyla karşı karşıya kaldılar. Bu bağlamda, bu temel gereksinimlerini karşılamak için diğer ülkelerden gelen kitlesel ithalata bağımlılık yolu açılmış oldu. Gıda ithalatına bağımlılık üzerindeki borç, Müslüman ülkelerin de dahil olduğu bazı yoksul ülkeleri bir kısır döngü içine attı

İslamda Gıda Güvenliği Kavramı

Şimdi, biz gıda güvenliği konusundaki İslam kavramına bakalım. Birçok akademisyen gıda güvenliği konusunda İslami konumunu yineledi ki. gıda, giyim ve barınma hayatta kalmak için bir insanın zaruri ve temel ihtiyaçları olduğuna dair hiçbir şüphe yoktur. Temel koşul Kuran-ı Kerim’de ifade edildiği gibi,

“Ey insanlar, bütün yeryüzündeki nimetlerimden helal ve tayyib olmak şartıyla yiyin; fakat şeytanın adımlarına uymayın! Çünkü o sizin açık bir düşmanınızdır.”(Bakara, ayet168)

Helal kazançla elde edilen gıdanın helal ve tayyib şartlarda olması gerekmektedir.

Peygamberimiz (s.a.v) şöyle dua etti: “Allahım, döneklikten, kıtlıktan ve rezillikten Sana sığınırım.” ve ” Allahım, açlıktan Sana sığınırım; o ne kötü bir yatak arkadaşıdır. Hiyanetten Sana sığınırım; o ne kötü bir sırdaştır.(Buhari, Nese’i) “

Organize bir İslami yaşam vizyonu, diğerleri arasında, kelimenin tam anlamıyla her insan için gıda güvenliğini de, onların temel ihtiyaçlarını yerine getirilmesini de, garanti etmelidir. İhtiyaç sahibi toplumun iyileştirilmesinin dini sorumluluğu, devlet yöneticilerine aittir. Bu sebeple, Gıda güvenliği sorunlarını aşmak için bir politika oluşturma dahil olmak üzere temel ihtiyaçların karşılanmasını düzenlemede nihai sorumluluk taşımaktadırlar. Gerçekte, bu net ve tutarlı ekonomi ve gıda üretim politikası eksikliği gösteren, pek çok Müslüman ülke için şu anda zor bir görevi temsil eder. Devlet liderliği bağlamında Peygamberimiz (s.a.v) “Devlet, hiçbir velisi olmayanın, velisi olmalıdır“(Tirmizi) ifade buyurmuştur. Bu nedenle, devletin liderlik rolü, gıda güvenliğinin elde edilebilir olmasını sağlamak için kamu ve özel kurumların önünü açmanın da önemli olduğu açıktır. Ancak aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’de açıkça “Yeryüzünü size döşek (beşik) yapan, orada sizin için yollar açan ve semadan su indiren O’dur. Sonra da onunla, farklı farklı bitkilerden çiftler çıkardık. (Ta’Ha, ayet 53) ayeti ile bu yolda çalışanlara destek verilmektedir

Müslüman Ülkelerin Paradoksu: Farkılaşan Servet

Sorunun çelişkisi birçok Müslüman ülkenin gıda sıkıntısı yaşadığı ve gıda ticaret dengesi açıkları yaşadığı çarpıcı olgularla gösteriliyor. Üretim faktörleri çoktur; Nüfus ve emek arzı muazzam ve aynı zamanda ucuz ve arazi bol miktarda bulunurken bir yandan İslami katılım bankacılık ve finans gelişiyor. Paradoks açıktır. Örneğin, Orta Doğu ülkelerinde tek başına, Egemen Servet Fonu’nun toplam büyüklüğü 1.2 trilyon doları kolayca aşıyor, fakat diğer taraftan, çok sayıda Müslüman ülke gıda kıtlığı ve kronik enflasyon gibi trajik koşullar yaşıyor. Yakın tarihte milyonlarca insanın açlıktan ölmesinin iki büyük gıda kıtlığının Müslüman ülkelerde meydana geldiğini belirtmek gerçekten şaşırtıcı. 40’lı yılların başlarında, ekonomik arıza nedeniyle var olan Bengal’de yaygın kıtlık ve açlık, dört milyondan fazla kişinin açlık ve beslenme yetersizliğinden ölümleri ile sonuçlandı. Bu facia, o bölgedeki gıda üretimi yüksek olduğu bir dönemde gerçekleşti; Ancak yiyeceğin çoğu ihraç edildi ve bu durum yerli halkı açlık ile karşı karşıya bıraktı. Bu günlerde Afrikada bazı ülkelerde devam eden kitlesel kuraklıkla gelen açlık büyük üzüntü kaynağı durumundadır.

Küresel Hakimiyet İçin Yeni Silah Olarak GIDA

Modern savaş sadece caydırıcı klasik ateşli silahlarla yapılmıyor. Nitekim, yirmiyinci yüz yılın başlarında arka arkaya sürdürülen dünya savaşları sonrasında dünya hakimiyetini ele geçiren emperyalist, kapitalist ve acımasız batı, gıdayı ekonomik ve siyasi egemenliğini pekiştirmek için ve bu hegemonyanın yanı sıra yoksul ülkelerin siyasi kontrolünü ele geçirmek için klasik ateşli silahlarla birlikte gıdayı bir silah olarak başarılı bir şekilde kullanmıştır ve kullanmaktadır. Günümüzde, küresel hakimiyetin pek çok yönden başarılabildiğine tanık olmak kolaydır.

Oysa, basit bir gerçek, batının kullandığı bu silah bizimdir ve bizim olmalıdır. Ancak biz bunun gereklerini hep birlikte görmeliyiz ve yerine getirmeliyiz. Bunu yapmazsak, biz daha uzun bir zaman gıda güvenliği tehditi olduğu müddetçe dahili istikrarsız ve dıştan savunmasız olmaya devam ederiz. Bu sebeple, yoksul ülkelerin ekonomik ve siyasi egemenliğini, hegemonyasını ve politik yükümlülüğünü başarmak için gıdayı başarılı bir silah olarak kullanmak zorundadır. Her gıda ürününde kendi kendine yeterli olma ne arzu edilir ne de ekonomik açıdan haklı gösterilemez olsa da, önemli miktarda gıda ürünlerine, özellikle de temel gıda ürünlerine ait belirli bir “güvenlik seviyesine” sahip olmalıdır.

Gıda Güvenliği’nin Aşılması

Artık zihniyet değişikliğinde bir dönüm noktasındayız … Kaynaklarımızın sınırlı olduğunu düşündüğümüzden beslendik, onu korumak ve sahip olmadığımız başka bir şeyleri elde etmek zorundayız. En başta, kaynaklarımızın sınırlı olmadığını anlamak zorundayız. Kaynakları bizzat kullananlar için sınırlı değil verimli ve üretken bir şekilde kullanmak insanlık yeteneğidir.

Bir ülkede gıda arzının arttırılması en elverişli seçenektir, ancak tek başına, yoksul kişilerin ona erişebileceğini garanti etmemektedir. Dolayısıyla, gıdaya erişim ve gıda güvenliği hedefine ancak düşük gelirli grupların ekonomik durumu yükseltilebilirse ulaşılabilir. Ekonomik kalkınmaya yönelik İslami yaklaşımda, bir toplumdaki herkes, toplumun gelişmesine katkıda bulunmalıdır. Örneğin Zekat: Zekat’ın etkin bir şekilde toplanması ve dağıtımı yoluyla topluluk zenginliği iyileştirilebilir. İslamın bu temel kurumları optimum şartlarda çalışır hale getirilirken nihai ürünlerde sürdürülebilir güvenilir bir Helal ve Tayyib Belgeleme sistemi ile İslam ülkelerinde Güvenilir Gıda sorunu çözülmüş olacaktır.

Fikirlerimiz tamamlanmış değildir ve biz de geç kalmış olduğumuz bir toplumda yaşıyoruz. Artık kazanan değiliz. Eski güzel günler ancak aklımızı yeniden ayarlayabildiğimiz ve yiyecek üretimindeki kendi kendine yeteneğimizi artırabilecek etkili ve kapsamlı sosyo-ekonomik politikalar üretirken geri dönecektir. Ancak o zaman, günümüzde birçok Müslüman ülkenin karşı karşıya kaldıkları paradoks, torunlarımız için tarih olacak …

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.